22 Ağustos 2013 Perşembe

quantum satis: Müzik ruhun gıdası diye boşuna dememisler..

quantum satis: Müzik ruhun gıdası diye boşuna dememisler..: Geçenlerde çok sevdiğim arkadaşlarla Edirne'de bulunan sağlık müzesini ziyaret ettik. Müzikle tedavinin başlangıç yeri olan bu mekan tıp...

Müzik ruhun gıdası diye boşuna dememisler..

Geçenlerde çok sevdiğim arkadaşlarla Edirne'de bulunan sağlık müzesini ziyaret ettik. Müzikle tedavinin başlangıç yeri olan bu mekan tıp tarihimiz için yeri tartışılmaz bir öneme sahip. Hep hakkındaki bilgileri gezen görenler ve bunun ile ilgili haberler okuyan arkadaşların yorumlarını dinleyerek bildiğim bu yeri görünce aklıma bir şey geldi.
Hep kendime de derim, eğer iyi bir Ar-Ge ci olmak istiyorsam bunun için yeni bir molekül bulmaktansa yeni bir formülasyon şekli bulmaya çalışmalıyım. O yüzden kanıtlanmış verilere dayanarak yeni tedavi süreci fikri atacağım şimdi buraya.
Zamanın da insanlar Edirne'de tedavi edilmiş. Tedavi de değişik makamlardan musikiler ve su sesinden yararlanılmış. Halende müziğin insanlar üzerinde ciddi etkileri olduğu üzerine bir çok araştırma var. Hatta arada sırada izleyebildiğim belgesel kanallarında bile bununla ilgili çalışmaların sonuçlarını gösteren deneyler yapıldğını izlemiştim. Özellikle psikiyatri  üzerine yapılmış olan bu tedavi şeklinin yararlı olduğunu gösteren bir çok örnekte var. Ancak şuan ki şartlar da insanları bu şekilde tedaviye alması çok zor. Özellikle de yoğun iş temposunda çalışan insanları işlerini bırakıp en az 1 hafta (ki yeterli bir süre olduğunu düşünmüyorum) olacak şekilde işlerini bırakmaları gerçekten zor. İzin zamanlarını da böyle bir süre ayırmayan bir kişinin eğer psikiyatrik bir sorunu olduğunu kabul edip ve bunun için ilaçlı tedaviye başlamak zorunda kalmış ise işte o zaman gelsin antidepresanlar. Günümüzde de en meşhur olanı ise SSRI (selektif seretonin reuptake inhibitörü) kullanmaya başlayacaktır. [SSRI ile ilgili daha geniş bilgi almak istiyorsanız ( http://www.eminceylan.com/pro1.asp?CatID=139 ) buraya bakabilirsiniz.] Bu süreçte kullanılan hangi etken madde olursa olsun en az 6 ay düzenli olarak hiç bir gün atlanmadan kullanılması gerekiyor. Anlayacağınız üzere çok meşakkatli. Bir eczacı bilir ki ,eğer ilaç kullanım süresi  uzarsa o ilacının hasta tarafından unutulması ve yanlış kullanılması ihtimalleri artar. Bu yanında antidepresanların yan etkilerini saymıyorum bile.
Bende burada şu söylemek istiyorum madem müzik ile de depresyon gibi hastalıkları tedavi edebiliyoruz o zaman bu tarz müzikler üzerine çalışma yapalım ve belirli dozlar ile hastaya verelim. Nasıl diye sorarsanız, hastaya bir kutu antidepresan vermek yerine bir kutu içerisinde bir kulaklık içerisine müzik kaydedilmiş olarak verelim. Bu müziğin nasıl kullanılacağı hakkında araştırma yapalım. Örneğin günde 2 defa sabah kahvaltıdan sonra yarım saatlik kısmı çalsın akşam yatmadan 1 saat önce yarım saatlik ayrı bir part çalsın. Hasta belki müzik ile tedavi olmak için kalkıp bunun ile ilgili tesislere gidemez ama bu şekilde teknolojiden de yararlanarak tedavi olabilir. Üstelik gitse bile fayda göremeyebilir. Bu tıpkı grip olduğumuz da nane-limon çayı içerek iyileşmeyi beklemek ile mentha piperita bitkisinden elde edilen mentol ile tedavi olmak arasındaki fark gibi. Yani her gün bir sürü sebze meyve yersiniz ancak tedavide kullanılan bir bitki ise bu bitkinin size uygun etken maddeyi uygun miktarda alıp alamadığınız bilemezsiniz. (Ve yani ilaç da dozun çok önemli olduğunu bir kez daha söylemiş oluyorum)
Sonuçta ilaçta en önemli özellikle min. yan etki mak. etkinliktir. Bildiğim kadarı ile müzik dinlemenin de pek bir yan etkisi yok :)) . Yani böyle bir tedavi şekli oluşturulamaz değil.
Belki bir gün dediğim olur. Belki de üzerine çalışmalar yapılıyordur. Belki de her zaman dediğim gibi salakça bir konu üzerine kafa yormuş olabilir . Ama gene de şuna inanıyorum '' bozuk saat bile günde iki defa doğruyu gösterirmiş ''. Belki burada yazdığım şeylerden biri bir gün işe yarayabilir.
Size de iyi müzik dinlemeler..


26 Temmuz 2013 Cuma

O ince tabaka ..

  Uzuuun bir aradır yazamıyordur, kusura bakmayın. Sanki milyonlarca okurum varmış gibi trip yapmak istemiyorum ama saçmalama işime gündelik hayatta devam ediyordum.
  Aslında lafı fazla uzatmadan konuya girmek istiyorum. Hep okulda gördüğümüz laboratuvarların pratikte, yani ilaç firmalarında nasıl olduğunu merak etmiştim. O yüzden bu yaz halen devam etmekte olduğum üretim stajından size biraz tüyolar vermek istedim.
  Beni bilen arkadaşlar iyi bilir. Ben hiç bir zaman iş yaparken, bu iş bana göre değil deyip o işin altına elimi atmadığım olmamıştır. Bir stajyer olarak da bana söylenen her şeyi yaparım. Gerekirse çöp taşırım , yerleri eli beziyle bile silerim ve bu yaptığım işten de hep bir şeyler kapmaya çalışırım. Bir çok kişinin gereksiz olduğunu düşündüğü şeyi sizin yapmanız sizden bir şey götürmezken, size kattığı deneyim paha biçilemezdir.Bu sayede staj yaptığım yerde insanların saygısını kazandığımı düşünüyorum. Ve bu kadar nasihati şöyle kapatmak istiyorum '' karşınızdaki insan hangi düşünceden  hangi meslek örgütünden olursa olsun ,asla onu küçümsemeyin ve saygı gösterin ki size saygı göstersin. ''
Kaplama kazanı 
  Buradan yola çıkarak şunu söyleyeceğim, tanıştığım operatörler bana kullandıkları makineler hakkında o kadar çok şey anlattı ki derslerde asla öğrenemeyeceğim bilgiler edindim. Eczacıyı diye övünmemek lazım adamlar belki hocalarımızdan daha çok bilgiye sahipti. Size, bana ilginç gelecek bir konudan bahsetmek istiyorum.
en küçük kaplama kazanı :))
  Bu zamana kadar dikkat ettiniz mi bilmiyorum ama bir firmanın bütün ayıplarını gizlediği , kendini kaliteli gösterdiği nokta kaplamadır. Enteresandır okuldaki lab.larda da bir tek kaplama yapamazsınız çünkü en küçük kaplama kazanı bile lüks model bir mercedes fiyatınadır. Parametreleride o kadar fazladır ki, sadece bir dönem kaplama üzerine ders anlatılabilir. Standartları tutturmakta bir o kadar çok zordur. Size şu kadar söyleyeyim iki seri ilaç arasında farklılık olması oldukça sıradan bir durum. Ama bunu müşteri kolay kolay anlayamaz . Özellikle beyaz film kaplı tabletlerde bunu anlamak oldukça zordur.
kaplama işlemleri
  Peki neden bu konuya neden kafa taktım. Söyle söyleyelim , eğer kaplanan film kaplama kalınlığı artarsa çözünmesi daha yavaş olacak , vücudunuza daha fazla miktarda kaplama maddesi olan kimyasal girecek ve etkisi de yavaş çözünmesine bağlı olarak daha geç başlayacak. Ama ince olursa bu seferde çabuk kırabilir , üzerinden parçacık düşeceği için almak istediğiniz etken maddeyi daha az alabilirsiniz. Daha bunun gibi tonlarca şey sayılabilir.
  Şeker kaplamaya gelirsek o zaman işler iyice karışık hale geliyor. Tablet ağırlığının 2-3 katı aralığında yapılan kaplama, hataları ört bas etmek için daha kolay gözükse de standarttı tutturmak için o işte çok iyi bir usta olmak gerekiyor ki artık ilaçlara bakarsanız parametrelerini tutturmak ve ustasını bulmak çok zor olduğu için ilaç şirketleri ilaçlarını film kaplı olarak tasarlıyorlar.
draje kaplı tabletler
  Neyse ki benim staj yaptığım firma yaptığı iş açısından gayet başarılı. Ustaları daha önceki firmalarından olan deneyimlerini benimle paylaştığı için de kaplamanın sırlarını biraz olsun öğrenmiş bulundum.
  Eğer farkları görmek istiyorsanız bir kumpas , bir hassas terazi ve bir sertlik tayini size çok şey anlatabilir. ;)
  Belki bazı eczacılar için bile önemli olmayan bu konu aslında GMP için çok önemli bir faktör.
  Size bu yazımdaki son tavsiyem, mutlaka üretim stajı yapın . Kısa bir süre için bile olsa çok şey öğrenirsiniz.